Testler

Önünü Alamamak: Ford Focus RS




Ford Focus RS Mk2’nin “özel”liği, gücünden ziyade temsil ve iddia ettiklerinden ileri geliyor. Evo’yla, STI’la karşılaştırılıyor ama anahtarı elinize geçtiği an hissettirdikleri çok başka. Hızlı bir otomobile binip adrenalin salgılamaktan ibaret değil burda mesele: bu, tüm zamanların en güçlü önden çekişli otomobili ve muhtemelen öyle de kalacak.

İlk dikkat çeken, RS’in fütursuzca sertliği. Recaro’ların incecik minderlerinin de etkisiyle, zemindeki en ufak pürüzü direkt olarak iç organlarınızda hissediyorsunuz. Gecenin bir vakti E-5 üstünde yapılan her türlü çalışmayı etüd etme fırsatı buldum. Zamanla, öngördüğüm bozukluklardan önce makul bir sürate düşersem, kabul edilebilir olduğunu düşünmeye başladım. Aslında buna bir açıklık getirmek gerek; sanki standart bir hot hatch’in yay & Koni’li hali gibi, ki bu şekilde geze(bile)n insan sayısı memlekette hiç de az değil. Dolayısıyla burda biraz öznellik söz konusu fakat kendi adıma, arabamın o hale gelmesinin kendi elimde olmasını yeğelerim.

Süspansiyonların ardından bir Ford klasiği olarak direksiyonun ne kadar direkt ve doğal çalıştığını farkediyorsunuz. İlginç bir şekilde daha evvel kullandığım Fiesta’nın direksiyonu beni daha bir etkilemişti, ki bunun sebebi muhtemelen hükmetmesi gereken beygir sayısının Focus’unkinin üçte biri kadar olmasıydı. İçeride malzeme kalitesi ve işçilik seviyesini ister istemez (63.500 € mu dediniz?) Audi S3’le karşılaştırdım – aslında bu karşılaştırma daha ilk kasisi içimde hissettiğim an başlamıştı. Sonuçsa bir Focus’la bir A3’e arka arkaya oturduğunuz vakit ortaya çıkmasını bekleyeceğiniz doğal sonuçla aynı. Ancak Evo ve STI da bu otomobilin rakipleri kabul ediliyor ve haksızlık etmemek gerek, bu dörtlüde kabin kalitesi olarak rahatlıkla ikinci sıraya yerleşiyor.

Peki nasıl gidiyor? İlk iki viteste günümüzün 200-250 hp arası hot hatch’lerinden belirgin biçimde daha iyi değil, çünkü bu mümkün değil. Öncelikle ECU 440 Nm’lik azami torkun 80 Nm’sini ilk viteste, daha küçük bir bölümünü de ikincide şanzımanı korumak adına kısıyor. Evinizde dergileri karıştırır ve internette koparılan fırtınada savrulurken muhtemelen bu otomobilin Quaife kilitli diferansiyeli ve yaratıcı RevoKnuckle süspansiyon sistemi sayesinde “gücünü olağan hissettirmesini” bekliyorsunuzdur, ancak bu 100 km/s’ye kadar İstanbul yollarında pek gerçekleşmiyor. 2. vitesin hemen hemen sonuna denk gelen bu süratin altında Focus RS, önden çekişin sınırlarını çoktan aşmış bir akamet gibi davranıyor. Yanlış anlaşılma olmasın, kesinlikle zevk veriyor, fakat bunu modifiye bütçesi yalnızca motora ayrılmış bir ST gibi yapıyor. 2. viteste kısa bir viraja girin, gaza normalden biraz fazla, tüm o gelişkin teknolojisiyle önden kaymamasını ümit edeceğiniz bir miktarda basın, ve ön aksın üstüne binen 1 tona yakın yükün fizik kurallarına yenik düşüşüne şahitlik edin. Devamlı olarak kendimi “neden AWD değil ki” diye hayıflanırken buldum.

Peki ya 3. vitesten sonra ne oluyor? Uçuyor. Nefesinizi kesiyor, torka ibadet ettiriyor. Sınırsız hissettiriyor, ruhunuzu teslim alıyor. Birinci vites bitti, iki, ve sol ayağınızı debriyajdan çekip sağ ayağınızı gaza yerleştirmenizle depremi yaşıyorsunuz. E-5’te, devamlı olarak 6. viteste ve 2500-3000 d/d civarında ilerlerken, en küçük gaz dokunuşuna dahi verdiği capcanlı tepkiler bir şeylerin habercisiydi ve Kısıklı Caddesi’nden yukarı çıkarken hepsi sırt kaslarım arasında gerçeğe dönüşüverdi. Motorun torku, esnekliği ve en üst devirlere kadar ürettiği itiş kuvveti tek kelimeyle muazzam.

Dersimiz yüksek hızlar, konumuzsa Focus’un bu hızlardaki becerileri. Arabanın sertliği, diferansiyeli ve ön aks geometrisi, düzgün bir yol ve yüksek süratle birleştiğinde gerçekten fark yaratıyor. 180 km/s civarındaki manevraları 100-120 km/s rahatlığıyla gerçekleştiriyor, güven veriyor. Kapasitesini ortaya koyuyor ve layığınının bu koşullar olduğunu; dar, eğri büğrü yollarda anlamsızca çekiş peşinde koşmak için yaratılmadığını yüzünüze çarpıyor. Siz de “ne yazık ki burası İngiltere değil” diye iç çekiyorsunuz.

Sonuç

Evet, 25.000 £’e satıldığı ve yolların kaymak gibi olduğu bir ülkede, bu araba hakkında söylenen her şey doğru olurdu: Günlük kullanıma uygun, beklenenin ötesinde yol tutuyor ve onun da ötesinde hızlı. Lakin 63.500 €’ya satıldığı ve Avrupalıların ancak koyun gütmekte kullanacakları kalitede yollar üstünde muhtemelen, aynı selefi gibi, ancak çok zengin birilerinin garajındaki bir diğer koleksiyon objesi olarak yerini alabilecek.

Yazı: And Mehmet ÇETİN

Faruk

Küçüklüğümden beri sahip olduğum otomobil aşkı zaman içinde beni Otopark ailesinin bir parçası haline getirdi. Aileye katıldığım ilk günden beri siteyle ilgilenmeye zevkle devam ediyorum...

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. colin mcreanın hayranı olduğumuz zamanlar colin mcrae rally 2.0 oyunu zamanı sadece focus wrc u alırdım.ilk arabam focus hb 1 olsun isterdim. bu versiyonu ise hayallerimin arabasıydı.nerden nereye 13-14 yıl geçmiş . su gibi akıyor zaman.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu