Köşe Yazıları

Tutku




Hepimiz arabalar için ölüp bitiyoruz, kız arkadaşımızla bile gezerken yanımızdan geçen E46 M3’e bakmadan yapamıyoruz. Bir anda kafamızda “ahh bee şimdi şu CSL olsaydı ne güzel dururdu” diye içimizden geçiriyoruz.

Çocukken mahallede Turbo sakızlardaki arabaların özelliklerini ezberleyip kendi aramızda bilgi yarışmaları yapardık. Teknik verilerini hepimiz ezberlemedik mi?

Mahalleden abimizin aldığı 106 GTi – 306 GTi – Type R sıralamasına ağzımızın suyu akarak “ben de büyüyünce böyle yapacağım” demedik mi? 🙂

Ülkemiz şartlarının bu denli zor olmasına, benzinin komik rakamlarla satılmasına rağmen, hepimiz “haftasonu arabam olsun, varsın çok yaksın” diyoruz.

İşte otomobil tutkusu böyle bir şey. Türkiye şartlarında en basit arabaya bile ulaşması hayli zorken bizler bu aşk uğruna planlar yapıyoruz, zor kazandığımız parayı biriktiriyoruz ve sonunda bir gün hayalimize ulaşıyoruz ya da ona yakın bir otomobil alıyoruz.

Bundan sonra hikaye başlıyor. Sanayi maceralerı, internetten sınırsız araştırmalar. Sırf arabasına parça bulabilmek için çat pat İngilizce öğrenen adam tanıyorum, dil bile öğretiyor. JDM’cilerden Japonca söken var mıdır acaba? 🙂

Bu tutku aslında çook eskiden, hatta arabalar yokken bile vardı. İnsanoğlu, hükmetmesini seven bir varlık. Eskiden bu araç ‘at’tı, şimdi Mustang oldu ama hükmetme duygusu hiç azalmadı.

İlk direksiyon başına geçtiğinizdeki heyecanı hatırlayın? Başta korku, sonra ufak ufak gazlamalar, 1 ay sonra kral sizsiniz 🙂 İşte bu kafayla ehliyetimi aldığım ilk hafta Küçükyalı’da karşı şeride geçtim… O ilk gazın alınması için güzel bir deneyimdi. Sonra anlıyorsunuz ki 2-3 aptal makasla, düz yolda gazlamakla ya da 2-3 viraja hızlı girip lastik sesini duyup ben hızlıyım demekle olmuyor. Bu işin fiziğini, kuvvetleri, kısacası tekniğini öğrenmek gerektiğini gördüm ve o gün bugündür sürekli kendime yeni şeyler katmak için uğraşıyorum.

Üniversite yıllarımın %70’ini kendi aracımı tamir ettirdiğim, sonra kendim tamir ettiğim garajda geçirdim. Kışın buz gibi havada yerlerde araba altlarında geçirdim, ellerim artık usta kıvamına gelmişti 🙂 Ara ara And’ı arayıp yaptıklarımı anlatıyordum, sonra çıkıp gazlayıp ne kadar fark ettiğini 🙂 Merak eden olursa diye söyleyeyim, aracım Ford Taunus’tu. Hayatına 1.6 pinto makine ve 4 ileri şanzımanla başlayan Taunus’um sonraki yıllarda 205 blok 2.0 pinto, hidrolilk direksiyon, 5 ileri vitesle devam etti. Anıları 1.000.000 $ eder tarz bir araçtı benim için 🙂 Hurdalığa bisikletle 15 km gidip sırt çantamda 32/36 weber karbüratörlerle döndüğüm bir öğrencilik geçirdim.

Uzun lafın kısası bu öyle bir tutku ki, hayatımızın her anında bizimle birlikte ve O’nunla en ufak bir etkileşimimiz bile bizi çok mutlu ediyor.

sinan

1986 doğumluyum, makine mühendisiyim. Körfez olsun İstanbul Park olsun her fırsatta pist günlerine katılmaya çalışıyorum. Bir nevi 'track junky'im :) 2010-2013 Türkiye Ralli Şampiyonası'nda sınıf 3 klasmanında co-pilotluk yaptım. Prokart şampiyonasında yarıştım. Motoru olan her şeye ilgi duyuyorum. Ayrıca gerçek bir Alfa Romeo ve OTOPARK tutkunuyum!

İlgili Makaleler

6 Yorum

  1. Abi ellerine, aklına, kalbine sağlık. Kusursuz bir şekilde anlatmışsın “Otomobil Tutkusu”nu

  2. Direksiyonu öğrendiğim araba babamın 1.6 Taunus GT si . Daha sonra çok araba kullandım ancak ondaki konforu gerçekten hiçbirinde bulamadım. Direksiyonu park manevralarında biraz yorsa da az biraz hızlanınca hidrolik kadar yumuşaktı 🙂

  3. Biz de uzun yıllar Taunus 1.6 GL ve sonrasında GT kullandık. O dönem ailecek “Taunus”çuyduk. Fakat yaşım ilerleyince ne kadar boş bir sevda olduğunu anladım. Ultra verimsiz motoru, berbat yol tutuşu (özellikle arka kısmı koparmak çocuk oyuncağı idi), dolmuşlarla yarışabilecek performansı, kötü frenleri, sürekli ön takım arızaları ile gerçekten ancak zevk için binilecek bir otomobildi. Evet iç mekan kaliteli idi (özellikle GL serisinde), o dönem araçlarına göre kendine göre bir klası vardı ama eski teknoloji her yerinden akıyordu. O berbat performansa rağmen benzin ibresinin düştüğünü gözle görebilmek gerçekten acı verici idi. Yokuşlarda sürekli vites düşürmek, düz yolda da dizel araç gibi sürekli vitesle oynamak gerekirdi. Konforlu olarak anılsa da, aslında kötü bir süspansiyona sahipti.
    Bu kadar eleştirmem yanıltmasın, yine de -özellikle GL serisi- bende özel bir yeri vardır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu