FeaturedKöşe Yazıları

Gideceğimiz yerde yola ihtiyacımız olmayacak!




Çocukluğumdan beri yeni teknolojilere, otomobillere, uzaya, özetle o dönem sıradan olmayan her şeye ilgi duyardım. Küçük yaşlarda yeterli eğitim alt yapım yokken bile çok ileri seviye konuları anlamaya çalışıyor ancak tek tük bazı ipuçları elde edebiliyor, bunlar üzerine araştırmalarımı devam ettiriyordum.

Çalışmalarıma evdeki her türlü malzemeyi karıştırıp iksirler yapmaya çalışmaktan tutun, çaktırmadan evdeki elektronikleri dağıtıp içerisinde ne olduğuna bakmak gibi deneyler de dahildi. Eğer siz de benim gibi 80’ler ve 90’ları tecrübe edenlerdenseniz hemfikirsinizdir, bu bahsettiklerim bizim kuşağın büyük eğlencelerinden olmuştu.

Hal böyleyken bize bu malzemeyi sağlayacak her film, dergi, kitap ayrı değere sahipti. Baş ucumuzda saklar, değer verirdik.

Teknoloji ileri, değerler geriye gidiyor

1993 yılında MP3 formatı yayılmaya başladığında 56kb dial-up bağlantıyla 1 saate indirdiğiniz bir parçayı dinlerken verdiğiniz değerle 20 dakikada indirdiğiniz full HD filme verdiğiniz değer bir olmuyor, çok da şaşılacak şey değil.

Ne yazık ki şimdilerde bireyin istediğine zahmetsizce ulaşır olması bir eser ortaya koyulurken harcanan emeğin hafife alınmasına neden olsa da detaylar gözetilerek ortaya konan ürünler kolay unutulmuyor. Bunu da sanatkar için zayıf bir mükafat olarak değerlendirelim.

İşte bizi heyecanlandıran önemli yapımlardan birini hatırlayacağız bugün. Zaman makinesi ipucuyla herkesin bir çırpıda hatırlayacağı, özgün adıyla Back to The Future, yani Geleceğe Dönüş serisi.

BACK TO THE FUTURE

Zaman makinesi gibi bir bilim kurgu ögesini bir rüya otomobille harmanlayıp sunma fikri, yapımcıya 381 milyon dolarlık hasılat getirdi, fena rakam değil!

Hazırlan Marty gidiyoruz!

Dr. Emmett Brown’u ortalıkta koşuşturur, akım kapasitörünü ayarlarken hatırlarsınız.

Özellikle gelecekte gidilen tarih olan 21 Ekim 2015 tüm dünyada kutlamalar ve etkinliklerle geçmiş, senaryoda 2015 için ön görülen teknolojilerin gerçekleşip gerçekleşmediğine dair pek çok haber yayımlanmıştı.

Dr. Brown bomba yapma vaadiyle Libya’lı teröristleri kandırarak plutonium hücresini çalmış, zaman makinesinde bu hücreyi enerji kaynağı olarak kullanmıştı.

Libya’lı teröristler peşine düşüp Dr. Brown’ı öldürdüklerinde Marty geçmişte Dr. Brown’ı bulmuş ve gelecekte çelik yelek giymesi için uyararak kaderi değiştirmeyi başarmıştı.

O dönemde harikulade efektleri ve olağan dışı senaryosuyla Geleceğe Dönüş, Türkiye’de her yaştan izleyicinin beğenisini kazandı.

Filmde geçen en ünlü repliklerden olan “Yol? Gideceğimiz yerde yola ihtiyacımız yok!” düşünüldüğünde henüz günümüz teknolojilerinin beklentiyi yakalayamadığı bir gerçek.

Peki 88 mil hıza çıktığında kullandığı plutonium enerjisiyle zamanda yolculuk yapan bu otomobil neyin nesiydi?

Öyleyse atlayın da 6 Ocak 1925’e gidelim, John Zachary DeLorean’ın doğum gününe.

John geleceği değiştirmek üzere

20 yaşında Amerika’ya taşınan Romen asıllı John Zachary DeLorean, Ford Motor Company için çalışmaya başlamıştı.

Kısa süre sonra Ford’dan ayrılan John çalkantılı aile hayatını atlattıktan ve 2. Dünya Savaşı’nda bölünen endüstri mühendisliği eğitimini tamamladıktan sonra Chrysler için çalışmaya başladı.

Daha sonra ise iyi bir teklifle Genaral Motors’a transfer olur. Pontiac modelinin tasarım safhalarındaki katkısından dolayı şefliğe yükseltilen DeLorean en büyük katkısını ise Pontiac GTO modelinde gösterdi.

DeLorean’ın üstlendiği Pontiac GTO

Model konsepti, mühendisliği ve pazarlanmasında tek kilit isim olarak anılan DeLorean başarısını kanıtlamıştı. 40 yaşına geldiğinde Pontiac bölümünün başına geçerek General Motors’da en genç bölüm şefi ünvanını elde etmişti bile. Başarıları devam edince 1969’da ise Chevrolet’in başına geçti.

1972’de General Motors, otomobil ve arazi araçları bölümünün başına geçtiğinde hızlı yükselişi bazı üst düzey yöneticiler tarafında fazla dikkat çekmiş olacak ki bir şekilde istifa etmek zorunda kaldı. DeLorean bu yoğun iş hayatının onu sosyallikten alıkoyduğunu söyleyerek istifa etti ancak kovulduğuna dair söylentiler de vardı.

Her son yeni bir başlangıç, efsane doğuyor!

1972’de GM’den ayrılan DeLorean, 1973’de kendi firmasını kurdu. DMC, DeLorean Motor Company.

DeLorean 1970’lerin ortasında Italdesign tarafından tasarlanan 2 koltuklu prototipi tanıttı. Daha sonra Renault ile anlaşan DeLorean Kuzey İrlanda’da yerleşik ve 2000 kişinin çalışacağı bir fabrika kurdurttu. 1978’de fabrikanın inşasına başlanmıştı.

Şirket üretim safhalarında yaşadığı gecikmelerden dolayı model DMC-12’yi ancak kuruluşundan 8 sene sonra, 1981’de banttan indirebildi. Planlandığında çok özel bir araç olan DMC-12 piyasaya ulaştığında Amerika’da otomobil piyasası yeni ve büyük motorlu spor modellerle (Chevrolet Corvette gibi) çalkalanıyordu. DeLorean, piyasadaki güçlü rakiplerinin yanında yüksek fiyatıyla pazarlama konusunda ciddi sıkıntıya girmişti.

1982 Şubat ayında, 7000 kadar üretilen DMC-12’nin yaklaşık yarısı satılamamıştı. DeLorean, 175 milyon dolarlık borcun altından kalkamayınca battı ve İngiliz Hükümeti fabrikanın işletmesine el koydu.

DMC-12, Geleceğe Dönüş filminde baş rol oynamadan önce firma batmıştı bile.

Kaldık mı şimdi geçmişte?

1995 yılında Stephan Wynne, John DeLorean’dan bağımsız olarak DMC logosunun telif haklarını aldı ve DMC-12 otomobili olan kullanıcılara parça ve servis sağlamak için aynı ismi kullandı. Bahsi geçen firma halen Texas’da serüvenine devam ediyor.

Aynı zamanda 2. el araçları yenileyip satan firmanın yeni üretim DMC-12 projeleri de mevcut. Yakın zamanda 100 bin doların altında bir fiyatla 0 km DMC-12 alabilmek mümkün olacak. Firmanın web sayfasında 2. el DMC-12 satışları devam ediyor!

Baş rol sanatsal çizgisiyle övgüyü hak ediyor

DeLorean DMC-12, Torino merkezli ünlü bir tasarım ofisi olan        Ital Design-Giugiaro SPA. tarafından tasarlanmıştı.

Fırçalanmış paslanmaz çelik panellerden bir araya gelen otomobil yukarı açılan kapılarıyla dönemi için gerçek üstü güzellikteydi.

24 ayar altın kaplamayla çıkan 3 sınırlı üretim DMC-12 dışında diğer tüm otomobiller fabrikadan boyasız çıktılar. Ancak bazı kullanıcılar otomobillerini kendi zevklerine göre boyamayı tercih ettiler.

Üretimden önce “Z Tavio” ismi üzerinde duruluyordu. Tavio, John Zachary DeLorean’ın babasının adıydı. Z harfi ise Zachary için kısaltma olarak düşünülmüştür. Ancak sonradan modelin adı DMC-12 olarak netleşti.

Solda Colin Champan, Ortada John DeLorean

Lotus Esprit platformunu kullanan aracın üretim safhalarında büyük katkısı olan isimlerden biri de Lotus’un kurucusu Colin Champman’dı. 

Fiberglas bir alt gövdeye tutturulan çelik paneller zarar gördüğünde onarılması çok meşakkatli olduğundan temel fikir hasar gören plakanın komple değiştirilmesiydi. Bu da kullanıcılar için ekstra maliyet anlamına geliyordu.

Yukarı açılan kapılar işlevsel değil (mi acaba?)

Yukarı açılan kapılar işlevsellik açısından büyük bir dezavantaj doğurabilirdi. Manevranın sınırlı olduğu alanlarda kapıyı açmak başlı başına bir problem olacaktı. Bu olası problemlerden kaçınmak için kapıların tasarımında detaylı çalışılmıştı.

Açılırken gövdeden çok taşmayacak bir kapı ile bu ağırlıkla baş edecek taşıyıcı bir sistem tasarlamak gerekecekti. Bunun için havalı amortisörlerle çalışan bir sistem üretildi.

Uzunca çalışmalardan sonra gövdeden sadece 28 cm açıklıkla çalışabilen kapılar son şeklini almıştı. Bu değer yana açılan sıradan kapıların çalışması için gereken mesafeden çok daha azdı.

Ayrıca güvenlik amacıyla kapı açıldığında yanan, ön ve arkadan görünen lambalar koyulmuştu. Kısa boylu kullanıcılar için ise kapıya ulaşabilmeleri adına bir kayış eklenmişti.

DeLorean’ın kapıları

Görüntü var! Ya ses?

Peugeot, Renault ve Volvo (PRV) tarafından ortak geliştirilen, arkada yerleşik V6 motor 2,85 lt silindir hacmiyle 130 hp güç ve 176 nm tork üretebiliyordu. Arkadan itişli araçta 5 ileri manuel ve 3 ileri otomatik şanzıman seçenekleri bulunuyordu.

Motorda olduğu gibi şanzıman da PRV tarafından tasarlanmıştı. 1244 kg ağırlığındaki DMC-12 0’dan 100 km/saat hıza 8,8 sn’de ulaşabiliyordu.

Ortalama yakıt tüketimi ise 12 lt/100 km.

DMC-12 Motor

Önde 14, arkada 15″ çelik alaşım jantlarla gelen araçta motorun arkada konumlanmasından dolayı %35-%65 ağırlık oranı vardı. Fren sistemi için ön ve arkada farklı çapta diskler kullanılmıştı.

Süspansiyonlara gelindiğinde ise; önlerde çift salıncaklı süspansiyon kullanılırken arkada multilink süspansiyon mevcuttu.

İç mekan gelecekten gelme

İç mekanda ise otomatik şanzıman seçeneğindeki vites kolu oldukça iddialı tasarlanmış. Kaliteli deri kaplı koltuklar ile kendine özgü butonların döneminin ilerisinde bir iç mekan oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Aşağıdaki videoda efsane baş rolün detaylı bir incelemesi de mevcut.

 

Timuçin Çolakel

Birbiriyle ilintisi olmasa da albenisi varsa ilgi duyduğum onlarca konuyu nerede kullanabilirim diye düşünürken kendimi burada buldum. Konu elbette otomobil ancak bir roman misali konunun etrafında dolaşmaya hazırım. Bambaşka konular üzerinden otomobil anlatmaya geldim, işin sanat kısmına dokunmaya. İçinde çarklar, dişliler de olacak ancak bu çarklara bir parça renk çalacağız beraber. Renkler de sönük olmayacak, kutup ışıkları mavisi gibi, amazon yeşili gibi şeyler. Zaten hepimiz aynı renk olursak cümbüşü zayıf kalır. Neyse, takılın peşimize...

İlgili Makaleler

6 Yorum

  1. Bir solukta okuyuverdim, resmen çocukluğuma gittim. Emeğinize sağlık, çok güzel ve zevkli bir içerik olmuş tebrik ederim 🙂

  2. Otomobilin yapım aşamalarında Renault Alpine modelinden faydalanıldığından bahsetmişti geçen bir belgeselde. Biz sade bakarız bunlara.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu